Çıkarması

Avrupa’nın Türkiye Çıkarması

yazan Arif Ağırbaş
Bu yazıyı beğenin

Aufrufe: 61

Avrupa’nın Türkiye Çıkarması

 

15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olması ile Avrupa’nın Türkiye ve İslam çıkarması açıkça görülmeye başlandı. Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımız Avrupa’yı sadece haberlerden takip edebiliyorken, gurbette yaşayanlar ise tüm düşmanlıkları her gün yaşıyorlar.

Şimdi, arka pencereden biraz Avrupa’ya bakalım.

Avrupa siyasilerin birçoğu, ilk önce darbe girişimi neticesini bekledikten sonra taziyelerini bildirdiler. Eğer darbe başarılı olsaydı, Recep Tayyip Erdoğan devrildi diye sevineceklerdi.  Cumhurbaşkanımızın da açıkladığı gibi, Merkel onu bizzat aramış ve üzgün olduğunu belirtmesinin ardından, tutuklanan darbecilerin haklarının ihlal edilmemesini söylemiştir.

(Arkadaş, darbe girişiminin hemen ertesi günü söylenecek laf mı bu? Meclis bombalanmış, Televizyon kanalları ele geçirilmiş, halka kurşun sıkılmış yüzlerce şehit binlerce gazi olmuş, Tanklarla, uçak ve helikopterle çoluk çocuk kadın yaşlı dinlemeden cana kıyılmış, resmi kurumlar, askeri noktalara saldırılıp suikast girişimlerde bulunulmuş, bunları düşünmeyerek kalkmış Türkiye’nin iç işine karışarak tutuklanan katil ve teröristlerin „hakları var ihlal etmeyin“ deme cüretini nasıl buluyorsun?)

Tüm Almanya basın yayın organlarında, sanki darbecilere eziyet ediyormuşuz gibi yansıtılıyor. Hani Nasreddin Hoca’nın eşeği çalındığında komşuları hoca şöyle yapsaydın böyle yapsaydın diye nasihat verenlere Hoca, „Bu hırsızın hiç mi suçu yok“ demesi gibi oldu. Sanki keyiften bu Teröristler tutuklanıyor.

Baktılar darbe girişimi başarısız oldu ve Cumhurbaşkanımızı deviremediler, her gün Türkiye ve İslamiyet aleyhinde haberler yapıp alman kamuoyu çarptırılmış haberler ile Türkiye düşmanlıklarını arttırdılar.

Şimdi ise, darbe girişiminden sonra Avrupa’nın aleyhimizde hangi düşmanlıklar ve muhtemel sebeplerinden bahsedelim.

Köln şehrinde, yaklaşık 40 bin Türk Vatandaşın toplandığı „Demokrasi mitingine“ değişik engeller getirdiler. En önemli engel ise, Recep Tayyip Erdoğan’ın canlı telefon ile miting alanına halkımıza seslenmesinin engellenmesi olmuştur.

(Ne zaman Cumhurbaşkanımız ya da eski Başbakan Ahmet Davutoğlu gibi hükümet yetkilileri Almanya’ya gelse, dudakları uçuklatacak bir kalabalık görülmektedir. Öncelikle bu kalabalığı çekemiyorlar. Ayrıca belirtmem gerekir ki, AK Parti dönemi öncesi temsilcilerimizin Almanya’ya geldiklerinde bu kadar kalabalık görülmüyordu. Bu sebeple, şimdiki toplanan kalabalıklardan dolayı Erdoğan’dan daha çok korkmalarını sağlıyor. Alman yetkililerini ürperten olay ise, Köln’deki demokrasi mitingine tüm siyasi görüşten Türk vatandaşlarının birlik beraberlik içersinde toplanmaları idi. Erdoğan, bu milleti birleştirir endişesi yaşıyorlar. Bu da tabii ki işlerine gelmiyor. Düşünsenize 4 milyona yakın Türk vatandaşının Erdoğan’ın sözünü dinleyecek, hem de Almanya’da. Bu, çok korkutucu bir Güç’tür.)

Sevim Dağdelen (sol parti Milletvekili) mesela,  PKK Almanya’da bir Terör örgütü olarak kabul edilmesine rağmen, çok kez bu Teröristler tarafından yapılan yasaklı yürüyüş ve protestolara katılıp bir de boy boy resimler çektirmekte. Almanya yetkilileri ise, buna hiç ses çıkarmamakla birlikte, bir Terör örgütünün yapmış olduğu yasak eylemlere de ses çıkartmıyorlar.

(Almanya solcular partisinin Milletvekili ve yeşiller partisinden Cem Özdemir’in, Erdoğan ve Türkiye düşmanı olduklarını net bir şekilde yıllardır görüyoruz. Bu iki isimden gelen kötüleme, inanın Alman oğlu Almanlardan yapılmamaktadır.)

Bir başka mesele ise, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Almanya’da yaşayan Türk kökenli kişilere ilişkin yaptığı bir açıklamada, “Almanya’da uzun süredir yaşayan Türk kökenlilerden beklentimiz, ülkemize yüksek düzeyli bir bağlılık oluşturmalarıdır” ifadelerini kullanması. Alman hükumetinin de Türklerin endişelerini dinlemeye ve anlamaya çalıştığını, söyledi. Almanya’daki Türk kökenli kişileri, Türkiye’deki politik tartışmaları Almanya’ya taşımamaları konusunda uyaran Merkel, “Fikir ve gösteri özgürlüğü, Almanya’da yaşayan herkes için geçerli, fakat herkes görüş farklılıklarını barışçıl bir yolla dile getirmeli” diye konuştu.

(Vay bee! Barışçıl bir yolla dile getirmeli, diyor. Ne yaptı ki Türkler mitingde? 40 bin kişi toplanmış ve tek bir hadiseye bile şahit olunmadı. Hatta Alman Polis Müdürü Türklere teşekkür etti hadise çıkmadığından dolayı. Bağlılık, sadık olmamızı istiyorlar. 60 seneden fazla Almanya’da yaşayarak, vergi ödeyerek, sağcı Almanlar tarafından evlerimiz dükkanlarımız çoluk çocuk demeden yakılıp şehit edilerek, nice kanlarımızın akıtılmasına ve bütün bunlara rağmen isyan etmeyerek sabretmemiz, demek ki bağlılık ve sadık olmak değil. Kısacası; şunu demek istiyorlar: „Mademki Almanya’da yaşıyorsunuz vatanınızı unutun!“ Ayrıca mitinge katılan çifte vatandaş konumundaki Türklerin çifte vatandaşlığın kaldırılması tartışmaları başladı ve sonucunu beklemekteyiz.)

Belçika da, Türkiye’de yaşanan darbe girişimini protesto etmek isteyen Türk Vatandaşlarına izin vermeyen ve Türkiye karşıtı sert açıklamalarda bulunan ülkeler arasında. Buna karşılık, 15 Ağustos 2016 tarihinde Terör örgütü PKK’nın, Türkiye’ye yaptığı ilk kanlı saldırısına

-15 Ağustos 1984- kutlama izni verildi. (Peki, bu hareket Türkiye düşmanlığı değil de nedir?)

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, birden bire ortaya çıkan sözde yabancıların uyum zorunluluğu olduğu gerekçesi ile  „Çarşaf yasağı“ kararı alındı. İkinci sebep olarak da İŞİD ve benzeri Terörist guruplarının intihar saldırılarından korunma amaçlı getirilen bir karar olduğu söyleniliyor.

(Ne gariptir ki, bu uyum denilen ve gurbetçilerimizin kâbusu haline gelen yasa, sadece Türklerle ilişkilendiriliyor. Başörtüsü, sakal ve şimdi de çarşaf, uyuma aykırıymış. Okul, üniversite, kamu görevi, kamu alanları gibi yerlerde, bundan böyle çarşaf takma yasağını yasalaştırmaya gidiliyor. Bu kararı Müslümanlara yönelik almadıklarının da üstünü çiziyorlarmış. İyi de, bu ifade çelişkili olduğu da görülüyor. Çünkü Osnabrück şehri mahkemesinin en yeni kararı, „çarşaflı kızların sınıftan men edilmesine“ ilişkin karar aldığını basında yer aldı. Genel bir yasa imiş . Güleyim bari.)

Alman devleti, Erdoğan’ın Almanya’daki kolu olarak isimlendirilen Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB)’e karşı da tedbir ve sınırlamalar getirmek istiyor. Darbe karşıtı gösteri, Ermeni Tasarısı‘na destek veren Türk asıllı milletvekilleri ile ilişkilerin kesilmesi gibi konuların, Almanya Demokrasisine aykırı bulduklarını ifade ettiler. Frankfurt Küresel İslam Araştırma Merkezi Başkanı Susanne Schröter de “DİTİB’in Türk devletine olan bağımlılığını koparma yönünde tatmin edici konseptler sunmasını” beklediklerini kaydetti. Schröter, “DİTİB uzun yıllar boyunca Türkiye’deki resmi İslam, gibi ılımlı olarak kabul ediliyordu. Ancak bu durum son yıllarda nefes kesici bir hızla değişti“, diyerek asıl nedenini de ağzından kaçırmış oldu. (Eski hükümetlerde DİTİB hiç bir zaman sorun olmamıştı. Ama şimdi sorun teşkil ediyor. Çünkü imamları Türkiye’den gelmekte de ondan rahatsız oluyorlar. Sebebi de Türkiye Devletin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Düşündükleri, Cumhurbaşkanımız imamları Almanya’daki Türkleri kandırmak için kullanıyormuş. Ben 30 yıldır DİTİB’e bağlı camilerde namazımı kılıyorum, bir kere Recep Tayyip Erdoğan ismini duymuş değilim.)

Son olarak belirtmek istediğim mesele, almanlar ve bizim aramızdaki farkı gözler önüne sermektir. Almanya’da üzerinde çalışılan yeni yasa gereği herkes evlerinde 10 günlük yemek stoku bulundurmak zorunda. Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana görülmeyen uygulama, „acaba almanya hükümeti vatandaşlarından saldırı veya savaş olacak“ gibi bir bilgi mi saklıyor dedirtiyor. Yetkililer, bir saldırı ya da felaket yaşanması ihtimaline karşı alınan bir tedbir olduğunu söylediler.  (Almanya’ya da kendilerine karşı şu ana kadar ne bir saldırı oldu, ne iç savaş, ne de darbe girişimi. Komşu ülkelerde (Fransa, Belçika) saldırı oldu diye daha şimdiden hiç ciddi bir tehdit bulunmamasına rağmen ödleri kopuyor. Akıllarda belirli bir soru işaretinin oluşmaması mümkün değil. Bunun nedeni ise,  Almanya’da çok sayıda FETÖ’ya bağlı dernekler camiler, okullar ve yurtlar gibi bir sürü kurum var. Bunlar zaten koruma altında şu an. Bazı FETÖ’cülerin sığınağı haline gelmiş olan Almanya, acaba FETÖ tehdidinden mi korkuyor? Aramızdaki fark ise, almanlar olası bir saldırıya karşı fareler gibi 10 güne yetecek yemek depolarken, Türk Milleti 10 dakika’da Tankları etkisiz hale getirip kullanmayı öğreniyorlar. Bunlar kendilerini eve kapatmayı düşünürken, Türkler Selâ verip milleti dışarıya çıkmayı çağırıyor. Almanlar Savaş’tan kaçarak devletine yardım etmezken, Türk Milleti darbe girişimini püskürtüyor. İşte fark bu. Anlayamazlar)

 

 

- Yorumunuz -

BU YAZILAR İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

- Bu yazıyı beğendiyseniz paylaşın lütfen -
Share via
Send this to a friend