Almanya’da Gençler Camilerden Neden Uzak Kalıyor?

yazan Arif Ağırbaş
Bu yazıyı beğenin

Aufrufe: 126

Almanya’da Gençler Camilerden Neden Uzak Kalıyor?

 

Almanya’da Gençler camilerden neden uzak kalıyor sorusuna aklımıza gelen ilk cevaplar şunlar olsa gerek.

–          Zamane gençleri
–          Alman Kültürü ile büyümüş gençler
–          Çevresine kapılıp kaybolan gençler
–          Manevi değerlerden bihaber gençler v.s.

Acaba gerçekten böyle mi? Görevim icabı, yıllardır Almanya’da yaşayan Müslüman gençler ile ilgilenmekteyim. İlgi alanımız, bu gençleri kötü yola gitmekten alıkoymak, onlara manevi değerlerimiz ile mutlu olabileceklerini göstermektir. Konumuz ile alakalı edinmiş olduğum bir Tecrübemi sizlerle paylaşmak isterim.

Bundan yıllar önce tanıştığım bir kişi (adına Mehmet diyelim) 17 yaşında iken yaşamış olduğu ilk cami tecrübesini anlatmıştı bana.

İçine bir gün namaz aşkı düşüp cuma namazını kılmak üzere bir camiye gider. Babasının arkadaşları, ya da babasının iş arkadaşları olan amcalar, Mehmet’i tanır. Mehmet’in babasının lakabı „Gevur Ali“ imiş. Camiye gitmez, kahvehanelerde kağıt oynar, arada bir de Alkol içermiş (Allah günahlarını af eylesin). Babasının bu huylarını ve lakabını bilen o camideki „Hacı Amcalar“dan bir tanesi Mehmet’e milletin içinde şöyle seslenir:

„Vaaaaay Gevur Ali’nin oğlu, caminin yolunu bilir miydin sen?“ Bu laf gencin çok gücüne gider ve boynunu büküp utanarak camiden cumayı kılmadan çıkar.

Şimdi. Camiden gücenerek çıkıp giden Mehmet mi camiden uzak kalıyor? Yoksa onu gücendirip, adeta kovarcasına milletin içinde rezil eden „Amcalar mı“ uzak kalma vesilesi oluyor? Mehmet’in babasının lakabını „Gevur“ takan Amcalar, Mehmet’e çok mu „Müslümanca“ davranmışlar? Babasının ömrü boyunca uğramadığı camiye oğlunun gelmesi, takdir edilmesi gereken bir olay değil miydi? Hidayet nuru ile Mehmet’i o camiye gönderen Allah’a saygı gösterip hikmetine hayret edilmesi gerekmez miydi? 

Buna benzer çok olaya tanık oldum maalesef.

Gençlerin camilerden neden uzak kaldığının sebepleri hangi türden olursa olsun, tövbe edip Allah rızasına dönen gençlerimizi kovarcasına değil de, kucak açarcasına karşılamak gerekir. Yüce dinimizin güzel ahlakındandır bu davranış.

Gençlerden ümidi kesmek yerine, tam aksine onlara camilerimizi (namazı) sevdirmek gerekir. Hidayet nuruyla meclisimize gelen gençlere yanlış davranan “Amcalara” şu Hadisi Şerifleri hatırlatmakla fayda görüyorum:

“Allah tövbe eden genci sever” (Câmiussağîr: 1866)

“Gençliğinde Allah’a kulluk yapan bir gencin, yaşlandıktan sonra kulluk yapan bir yaşlıya olan üstünlüğü, peygamberlerin diğer insanlara olan üstünlüğü gibidir.” (Kenz-ül Ümmal, Hadis. 43059)

Peki, Mehmet’in hikayesi nasıl bitti diye merak edenler var ise, anlatalım inşallah.

Mehmet camide öyle bir tavır ile karşılaşınca içini bir korku sarar. Demek ki, babasının lakabı yüzünden hangi camiye gitse aynı şekilde karşılanacak. Aradan bir hayli zaman geçmiş Mehmet hala cesaret edip başka bir camiye gidememiş. Bir gün bir arkadaşı ile karşılaşmış. Arkadaşı ile gecmişte aynı yanlış yollarda beraberce zaman geçirmişlerdi. Arkadaşı artık bir camiye takıldığını ve hemen hemen her gün orada diğer yaşıt gençler ile toplandıklarını anlatır. Boş zamanlarında camide onlara tahsis edilmiş bir yerde toplandıklarını, bilardo masası olduğunu, langırt ve futbol oynadıklarını, ilahiler okuduklarını, hafta sonları isteyenlere Kur’an dersi verildiğini ve çok eğlenceli olduğunu anlatır. Mehmet içinden, acaba bende gitsem mi, diye düşünürken arkadaşı onu davet eder.  Zaten gençlerin toplanma günü idi. İçeriye girer girmez, herkes onu can-ı gönülden karşıladı.

Mehmet çok sevinçliydi. Hem bu camideki insanlar çok iyiydi hem de “Gevur Ali” lakaplı babasını tanıyanlar, eleştirmek yerine, babasının halini hatırını soruyorlardı. 

Aradan 3 yıl geçmiş. Bu caminin vesilesi ile Mehmet kendini çok geliştirmişti. Çok zaman geçmeden, 5 vakit namazına başlamış, umreye görevli olarak gitmiş ve camiye gelen çocuklara ders verme durumuna kadar gelmişti. Çocuklara Bir yandan Kur’an-ı Kerim dersi, bir yandan ilahi kursu ve bir yandan da okul derslerinde yardım ediyordu. Çocuklar çok başarılı idi. İlahi yarışmalarına katılan çocuklar birincilikler getiriyordu.

Bu başarıları merak eden ve çocuklardan birinin dedesi olan bir “Amca”, bir gün camiyi ziyarete gelip torunun hocasıyla tanışmak ister.

Mehmet, Amca’yı tanır. Bir kaç yıl önce camiden kovarcasına laf eden amca’dır o ama bir şey fark ettirmedi.

Yaşlı Amca sorar: “Hocam, kimin nesisin sen, Babanı tanır mıyız?” Mehmet önüne bakarak sadece 4 kelime der: “Babamın lakabı, Gevur Ali!” Yaşlı Amca Mehmet’i tanır ve utancından yerin dibine girer. Zamanında babasına hakaret eden ve kendisini küçümsediği kişi, torununu eğitiyor ve o kadar çok sevgisini kazanmış ki, çocuk evde hocam diyor başka bir şey demiyordu.

Amcanın özür dilemek istediğini anlayan Mehmet, “Hakkım varsa helal olsun, sizde helal edin. Her şeyde bir hayır vardır. Siz bana öyle davranmasaydınız, ben şimdi burada olmazdım”, der ve olayı tatlıya bağlar.

Bir tarafta bir Genc’e yanlış davranan kişinin mahcubiyeti, diğer tarafta bir Genc’e iyi davranmanın meyvesi.

Ne demişti Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v):

“Gençliğinde Allah’a kulluk yapan bir gencin, yaşlandıktan sonra kulluk yapan bir yaşlıya olan üstünlüğü, peygamberlerin diğer insanlara olan üstünlüğü gibidir.” 

(Kenz-ül Ümmal, Hadis. 43059)

 

 

- Yorumunuz -

BU YAZILAR İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

- Bu yazıyı beğendiyseniz paylaşın lütfen -
Share via
Send this to a friend