Aufrufe: 534
Ahde vefa
Ahde vefa, yani bir ahit’e bağlılık ve sözünde durmak demektir. Bir Müslümanın önemli hasletlerinden biridir ve imanın ve ahlakın en önemli göstergesidir.
Bu yüzdendir ki, Peygamber efendimiz (s.a.v), sözden dönmenin yani vefasızlığın münafık alameti olduğunu bildirmiştir.
Bir ayette Allah (c.c.) “Bana verdiğiniz sözde durunuz ki, size verdiğim sözde durayım.” (Bakara suresi, 2/40) buyurmaktadır. Bu ayeti kerimede, Allah’ın insana verdiği değeri adeta onunla bir anlaşma yaparak göstermekte. İnsana düşen, bu anlaşmanın şartlarına riayet edip sadakat göstermek, yani vefalı olmaktır.
Vefalı olmak demek Allah’ın razı olduğu şekilde yaşamak demektir. Bir insan “Ben Allah’ ı seviyorum” diye iddia edebilir. Asıl olan, bu sevgiden Allah (c.c.) razı mı, O bizi seviyor mu? Şu ayet-i kerimede bu husus daha çok anlaşılmaktadır. “Ey Muhammed de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun, ta ki Allah’ta sizi sevsin.” (Al-i İmran, 3/31)
Demek ki, Allah’ı sevmemizin göstergesi Peygamber Efendimize (s.a.v) uyarak ve ona vefa göstermek ile oluyor. Resul-i Ekrem efendimize bağlılık ve onun mübarek kapısını terk etmemek ile Allah’ın bizi sevmesini sağlayabiliriz.
Vefa göstermek sadakat ile olur
Bir köpeğe dahi bir kaç lokma verirsek, bunun karşılığında vefa gösterir, o kapıya bağlanır ve o kapının hizmetçisi olur. Kur’an-ı Kerim’de, Kehf suresinin 18. ayetinde, Ashabı Kehf ile birlikte 300 yıl uyutulan vefa sahibi bir köpekten (Kıtmir’den) bahseder. Kıtmir için ne büyük bir şerefdir ki, yüce kitabımızda zikredilmiş olması.
İnsanların en güzel bir biçimde yaratılmış olması ile üstünlük kazanmaları, Kur’an-ı Kerim’de haber verilmiştir. İnsan, yeryüzünde Allah’ın halifesi olma şerefine nail oluyor. Lakin kibir ve hırs yüzünden aynı insan, “aşağıların en aşağısına” düşebiliyor.
Tasavvuf’un büyüklerinden Seyyid Muhammed Efendi Hz. (k.s.) “Seyri Dil” adlı eserinde vefa hakkında söyle buyurmuştur: “Vefa bir makamdır. Veliler bu yolda nice manevi nimetler ve fetihlere ulaşır. Sâlike (Allaha giden yolun yolcusu) lazım olan vefanın zıddı ve yok edici olan hırsı terk etmesidir. Zira hırs kişinin gönlünden vefayı yok eder.”
Hırs musibetlere uğratır
Vefa makamı ile nice nimetlere ulaşılıyor ise de, bunun zıddı olan hırs ile nice musibetlerle karşılaşılıyor.
Peygamber efendimizin sözünü ve emrini terk edenler de olmuştur zaman zaman. Bunun neticesi acı olmuştur. Mesela Uhud muharebesinde, dağın eteklerine yerleştirilmiş okçular, ganimet hırsı yüzünden yerlerini terk etmeleri, Müslümanlara ağır bir bedel ödetmiştir. Neticede Resulullah (s.a.v), göz bebeği olan Hz. Hamza’yı ve 70’e yakın Sahabe Uhud’da şehid bırakmıştır.
Allah’ın kapısını terk etmeyeceğiz. Akla gelecek her şeye sahip olduğumuz nimetleri bize veren Allah’ın kapısını terk edersek, felâha giden tek yolun kapısını kendimize kapatmış oluruz. Çünkü Allah’ın kapısından başka gidecek bir kapımız yok.
Derviş’in biri bir gün Şeyhine sorar: “Efendim, bir kaç kez rüyamda gördüm. Sen Cehenneme giriyor muşsun biz de Cennete, nedir bunun hikmeti?”
Şeyh şöyle cevap verir: “Oğlum, 40 yıldır bende görüyorum bu Rüya’yı. Ama Allah’ın kapısından başka gidecek kapı yoktur.“
Almanya’da doğdu. Heidelberg Üniversitesi İslam Bilimi Bölümü mezunu. Askerlik için Türkiye’ye gitmiş ve askerlikten sonra Türkiye’de kalarak Bursa Uludağ Üniversitesinin Dış Tic. ve Uluslararası İlişkiler bölümlerini bitirdi. 2005 yılından beri Araştırmaları, fikir ve düşünceleri ile köşe yazılarında, okurları ile buluşmaktadır.